4: Kişi araştırma sonuçlarının kendisini kapsadığını nasıl anlayabilir?

Tüm kararlar, kişisel ya da toplumsal deneyimlere dayanır.  Tedavilere yönelik yapılmış randomize çalışmalar – bunlar adil testlerdir –  bu deneyimlerin tarafsız ve iyi düzenlenmiş birr örneğidir.  Ne kadar iyi düzenlenmiş olursa olsun önceki deneyimlere dayanarak yaptığımız önerilerin o kişi için ne kadar iyi olacağı konusunda her zaman bir belirsizlik vardır.

Araştırmada değerlendirilen hastalar karşımızdaki hastayla benzer koşullara, benzer evre ya da şiddete sahipse en makul çıkarım benzer yanıtları beklemek olacaktır.

Elbette eldeki deliller herkese uygulanabilir gibi gözükse de hasta şunu sorabilir: “Herkes birbirinden farklıdır, bu nedenle tedaviye verdikleri yanıtlar da farklı olmaz mı?”

Bir tedavi hakkındaki adil araştırmalar bize sadece ortalama koşullarda neyin ne kadar etkili olduğunu gösterir, ancak nadiren herkeste aynı düzeyde etki gözlenir ve kimlerin yan etkilerden ne oranda etkileneceğini göstermeyebilir.  Araştırma sonuçları,  hangi tedavinin en iyi olduğu yönünde bize yol gösterebilir ve tek tek bireyler için buna dayanarak tedavi yöntemi seçilir.

Örneğin bazı cilt döküntülerinde tedavi cildin bir bölgesine uygulanırken diğer bir cilt bölgesi kontrol olarak seçilir.

With some skin rashes, for example, evidence-based treatment could be applied to one area of the body, using another area as a control. ]

İki cilt bölgesindeki tedavi yanıtları karşılaştırılarak gerek hasta gerekse doktor etkili olup olmadığı ve yan etki görülüp görülmediği hakkında karar verebilir.  Örneğin yüzdeki aknelerin tedavisinde, yan etki açısından öncelikle bir bölgede ilaç test edilir (test patch).  Ne yazık ki çoğunlukla böyle bir deneme yapma olanağımız yoktur. Bazı kronik ve ölümcül olmayan koşullarda – ağrı ya da kaşıntı gibi –  ilacı verdiğimiz ve kestiğimiz dönemleri karşılaştırma olanağımız olabilir.   Bu yaklaşıma n-1 çalışma denir ve denek sayısının bir olduğu araştırma anlamına gelir.  Tek bir birey üzerinde uygulanan bu yöntem için de Bölüm 6 da sözü edilen tarafsızlık ya da kör çalışma gibi prensipler uygulanabilir.   İdeal olanı plasebo cilt ürünleri ya da hapların kullanılmasıdır, ancak bunu organize etmek zordur.

Sonucun belirsiz ve geç elde edileceği pek çok koşulda “deneyip görme” olanağımız yoktur.  Örneğin aspirin kullanımının o hastada beyin kanaması riskini engelleyip engellemeyeceğini anlamak imkânsızdır, anladığımızda da iş işten geçmiş olabilir. Aynı durum koruyucu hekimlik uygulamalarının pek çoğunda ve akut sorunların (menenjit, pnömoni, yılan sokması) tedavisi sırasında ortaya çıkar. “Dene ve gör” yapamayız.  Bu durumda başkaları üzerinde yapılmış çalışmalardan elde edilen sonuçlara ve kanıtlara güvenmeliyiz.

Araştırma sonuçların hastaya uygun olduğunu düşünüyorsak, hastalığın şiddetinin ve ileriye yönelik risklerinin araştırmadaki olgularla ne oranda örtüştüğünü belirlemek önemlidir.  Genelde hastalık ciddi ise tedaviden elde edilecek yarar daha fazladır.  Araştırmalarda belli bir tedaviden yarar gördüğü belirlenen hastalarla aynı ya da daha ağır hastalık durumlarında, aynı tedavi gönül rahatlığıyla uygulanabilir.   Eğer hastalık hafifse, sonraki riskler düşükse, karar verirken dikkat edilecek ana nokta araştırmalarda sözü edilenden çok daha az bir iyileşme elde etmek için tedaviye değip değmeyeceğidir.

Print Friendly